Bu tür büyük afetlerin ardından toplumsal bağlamda kolektif bir korkunun gelişebileceğini vurgulayan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Uzun vadede toplumun bir kesiminde sürekli bir kaygı hali oluşabilir. Bu nedenle, bireysel terapilerin yanı sıra toplumsal terapilerin uygulanması gerekmektedir. Eğer hazırlıklı olursak, bu kolektif korku zamanla azalabilir.” dedi. Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erdoğan, 6 Şubat depremlerinin yıldönümü vesilesiyle bu depremlerin sosyolojik etkilerini değerlendirdi.
Geçen Yıl ve Bu Yıl Arasındaki Farklar
Prof. Dr. Barış Erdoğan, depremin ikinci yıldönümünde Hatay’da olduğunu belirterek, “İlk depremin meydana geldiği gece saat 04.17’de bir anma töreni düzenlendi. Geçen yıl burada bulunmuştum. Geçen seneye göre fark nedir? Her kayıptan sonra bir yas süreci yaşanır ve bunun belli evreleri vardır. Geçen yıl insanlar daha öfkeli ve kaygılıydı; bu yıl ise durum daha kabullenilmiş gibi görünüyor. Hala acıların varlığı hissediliyor, ancak insanların geleceğe yönelik daha olumlu bir bakış açısı geliştirdiğini gözlemliyorum.” ifadelerini kullandı.
Depremlerle Mücadelede Toplumun Rolü
Prof. Dr. Erdoğan, depremlerin doğası gereği zengin-fakir, din, dil gibi ayrımları gözetmediğini vurgulayarak, “Doğal afetlerin algılanışı toplumdan topluma ve kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Türk toplumu olarak bu afetleri kendi kültürel özelliklerimizle algılıyoruz. Depremlerle ve deprem yönetmelikleriyle etkin bir şekilde mücadele edilebilir. Ancak insani boyut açısından baktığımızda, bazı kültürel anlayışlar, ‘bize bir şey olmaz’ gibi yanlış bir algı oluşturabiliyor. Bu, ders almamız gerektiğinin bir başka göstergesi.” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Toplumsal Dayanışma ve Dayanıklılık
Prof. Dr. Barış Erdoğan, deprem sonrası toplumsal dayanışmanın ne denli güçlü olduğunu belirterek, “Sosyal bağlarımızın kuvvetli olması sayesinde halkımızın deprem bölgelerine hızlı bir şekilde yardım ettiğini gördük. Bu, umut vericiydi. Ancak, doğal afetler sonrasında bazı sosyal sorunlar da başgösteriyor; göç, işsizlik ve sosyal eşitsizlik gibi… Burada önemli olan nokta, bazı toplumların daha kırılgan olduğunu ve bu tür felaketlerin onları dağıtabileceğidir. Oysa bizde, bu bağların daha güçlü olduğunu gözlemledik.” dedi.
Hazırlık ve Bilinçlenme Süreci
Bireysel ve toplumsal hazırlıklara dikkat çeken Prof. Dr. Erdoğan, “Toplumun bilincinin artırılması, afet eğitiminin verilmesi ve sosyal dayanışma ağlarının güçlendirilmesi gerekiyor. Toplumsal farkındalık kampanyalarının düzenlenmesi elzem. Bu konuda hem kamu hem de sivil toplum kuruluşlarının rolü kritik. Özellikle, çocuklar ilkokul çağlarından itibaren bu bilinçle yetiştirilmelidir. Bir deprem ülkesi olarak, bu felaketi birçok yerde yaşayabiliriz, dolayısıyla hazırlıklı olmalıyız.” dedi.
Uzun Vadeli Etkiler ve Korku Yönetimi
Prof. Dr. Erdoğan, “Kısa vadede bir göç dalgası yaşanıyor. İnsanlar, yıllardır yaşadıkları kentleri terk ediyorlar. Bu durum, bireyler üzerinde büyük bir tahribat yaratıyor, özellikle yaşlı insanlar açısından. Gençler ise yeni çevrelere daha kolay uyum sağlıyor. Ayrıca, göç ve kayıplarla birlikte ekonomik sorunlar da ortaya çıkmakta. Bu sorunlar kısa ve orta vadede çözülebilir. Ancak depremler, kolektif hafıza üzerinde derin izler bırakıyor. Bu tür afetler, uzun vadede toplumda sürekli bir kaygı hali oluşturabilir. Bu kaygıyı azaltmak için bireysel ve toplumsal terapilere ihtiyaç var.” şeklinde konuştu.
Güven ve Kurumsal Dayanışma
Devlet, yerel yönetimler ve sosyal hizmetlerin toplum üzerindeki etkilerine dikkat çeken Prof. Dr. Erdoğan, “Bireysel olarak sınırlı bir yardım yapabiliriz. Ancak büyük felaketler karşısında, kurumsal destek ve güvenin önemi büyüktür. Bizim, kurumlara güven duymamız gerekir. Karşılıklı güvenin olduğu bir ortamda, kaygılar azalır. Bu, sosyal dayanışmayı güçlendirir.” ifadelerini kullandı.
Medyanın Rolü ve Sorumluluğu
Medyanın, deprem öncesi ve sonrası bilgi sağlama konusundaki rolüne değinen Prof. Dr. Erdoğan, “Medya, toplumda farkındalık oluşturma açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak, abartılı veya yanlış haberler, paniğe ve stresin artmasına neden olabilir. Bu yüzden, medyanın doğru ve güvenilir bilgi vermesi son derece önemlidir. Ana akım medyada sorunlar daha az görülse de sosyal medya, yanlış bilgilere zemin hazırlayabilir.” dedi.
Dayanışma Kültürü ve Toplumsal Direnç
Son olarak, dayanışma kültürünün önemine vurgu yapan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Topluluk üyelerinin birbirine yardım etmesi, dayanışma kültürünü güçlendirir. Bu süreç, sosyal bağları kuvvetlendirir ve toplumun daha dirençli hale gelmesini sağlar. Ancak, bu dayanışmanın sürekliliği güven ve iş birliğine dayalı bir sosyal yapı ile mümkündür. Her gün bu yapıyı yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Eğer bunu başarabilirsek, felaketlere karşı daha dayanıklı bir toplum inşa edebiliriz.” dedi.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı