Türk hikâyeciliğinde yeni yollar açan, sokağın sesini, denizin kokusunu ve en sıradan anların içindeki şiirselliği kelimelerine ustalıkla işleyen bu büyük yazarın öyküleri, artık tek bir kitapta bir araya geliyor. Cumhuriyet dönemi edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Sait Faik’in sevilen öykülerini Everest Yayınları titizlikle hazırlayarak okuyucularla buluşturuyor. Bu eser, Sait Faik Abasıyanık’ın edebiyat dünyasındaki yerini yeniden gözler önüne seriyor.
Sait Faik Abasıyanık’ın ilk hikâyesi 1929 yılında Milliyet Gazetesi’nde yayımlandı. Bugün, neredeyse yüz sene sonra, bu eserler bir başlangıç noktası olarak, yeniliği müjdeleyen bir kaynak niteliğini koruyor. Tabiata ve insana bakış açısında, anlatıcının sesinde, yazar-okur ilişkisinde, içerikte ve biçimde geleneksel Türk hikâyesinin o güne dek yürüdüğü yolların yanı sıra, alternatif yollar önererek modern hikâyenin bu coğrafyadaki temellerini atan Sait Faik’in edebiyat tarihimizdeki konumu asla değişmedi.
YENİ OKUMA DENEYİMİ
Her şey, bir insanı sevmekle başladı ve bu sevgiyle devam ediyor. Yakup Çelik’in derlemesiyle oluşturulan bu kitap, yazarın tüm hikâyelerinin dergi ve gazetelerde yayımlanma sıralarına göre düzenlenmiş bir derleme niteliğinde. Bu eser, Sait Faik’in hikâye çizgisindeki değişimi, Türkçeyi kullanma aşamalarını, hikâyelerinde zamanla değişen temaları ve anlatım tekniklerini gözler önüne seren bir okuma deneyimi sunuyor.
Sayfa: 1088
SAİT FAİK ABASIYANIK
Asıl adı Mehmet Sait olan Sait Faik, 5 Teşrinisani 1322’de Adapazarı’nın Semerciler Mahallesi’nde, dedesi Seyyid’in evinde dünyaya geldi. Çocukluğunu Adapazarı’nda ve kısmen babasının görevi nedeniyle Karamürsel’de geçirdi. 1913’te, Rehber-i Terakki adlı yabancı dilde eğitim veren mahalle mektebinde öğrenime başladı. Buradan sonra Adapazarı İdadisi’ne devam etti ancak Yunan işgali nedeniyle eğitimi kesintiye uğradı.
1924 yılında babası Mehmet Faik Bey’in İstanbul’a taşınmasıyla İstanbul Sultanisi’ne (İstanbul Erkek Lisesi) kaydoldu. Bir yıl sonra, Arapça hocası Salih Bey’in sınıfta yaptığı bir uygulama nedeniyle bütün sınıf cezalandırılınca Bursa Erkek Lisesi’ne geçti. 1928’de mezun olduktan sonra, İpekli Mendil adlı ilk hikâyesini burada yazdı. 1928’in sonunda İstanbul’a döndü ve yazma faaliyetlerine ağırlık vermeye başladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu; burada üç yıl eğitim gördü ancak derslerin kendisiyle uyuşmadığını hissettiği için eğitimini yarıda bıraktı. Eğitimini yarıda bırakmasının sebeplerinden biri olarak Uygurca dersini gösterdi.
UÇURTMALAR
Öğrenimini tamamlamak amacıyla 1930 yılında Fransa’nın Grenoble şehrine gitti. Burada Fransızca öğrenmek için bir lisede, edebiyat eğitimi almak için de bir üniversitede dersler aldı. Fransızcasını ilerletti ve Batı edebiyatını daha yakından tanıma imkânı buldu. Sait Faik, 1934 yılında yurda döndü ve Halıcıoğlu’ndaki Ermeni Yetim Mektebi’nde Türkçe dersleri vermek üzere görevlendirildi. Ancak bu işte yalnızca altı ay çalışabildi ve istifasını verdi. Askeri hastaneden aldığı bir raporla askerlik görevinden muaf tutuldu.
1936’da ilk kitabı olan Semaver yayımlandı. 1938 Ekim’inde babasını kaybeden Sait Faik, kışları Kırağı Sokak’taki evde, yazları ise Burgazada’da annesiyle yaşamaya başladı. 1940 yılında, daha önce Kurun dergisinde yayımlanan Çelme adlı hikâyesi Varlık dergisinde tekrar yayınlandığında, halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesiyle hakkında dava açıldı. 1942’de kısa bir süreliğine Haber-Akşam Postası’nda muhabir-gazeteci olarak çalıştı.
SAİT FAİK’İN SON YILLARI
1994’te Medarı Maişet Motoru adlı kitabı basıldıktan kısa bir süre sonra toplatıldı. 1945 ortalarında kendisine siroz teşhisi konmasıyla hayatının bundan sonraki dönemi hastalıkla mücadele ederek geçti. 29 Ocak 1951’de Doktor Kâzım İsmail Gürkan’ın tavsiyesiyle Paris’e gitti ancak burada yalnızca beş gün kalabildi. Ömrünün son dönemlerinde kitaplarının yayımını hızlandırdı. 1953 Mayıs’ında Mark Twain Cemiyeti Şeref Üyeliği’ne seçilerek bu ödülü alan ilk Türk yazar oldu. 5 Mayıs 1954’te yemek borusunun kanaması nedeniyle hastaneye kaldırıldı ve komaya girdi. 11 Mayıs 1954 tarihinde vefat etti ve bir gün sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.