İç Güzellik mi, Dış Güzellik mi?
Güzellik, tarih boyunca insanları düşündüren, tartışmalara yol açan bir kavram olmuştur. Ancak bu sorunun cevabını vermeden önce, güzelliğin ne olduğuna dair bazı temel soruları sormak faydalı olacaktır. Neden bazı renkler ve şekiller bize daha çekici gelirken, diğerleri gözümüzde daha az anlam taşır? Markalar güzellik kavramını neden bu kadar önemser? Bu ve benzeri sorular, güzellik algımızı şekillendiren unsurlar hakkında düşünmemizi sağlar.
Son 15 yıl içinde, bilim dünyası özellikle nörobilim alanında, güzellik kavramı üzerinde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Güzellik algısının kişiden kişiye değişkenlik göstermesi, bu konudaki belirsizlikleri artırmakta ve bizi farklı, gizemli cevaplara yönlendirmektedir. İki kişinin birbirinin güzelliğini algılaması tamamen kişisel bir deneyimdir, fakat bu algı, hayatta kalma amacıyla belirlenen kriterler üzerinden şekillenmektedir. Bir bireyin, ona yardımcı olan, koruyan veya destekleyen birini zamanla daha güzel görmesi oldukça yaygın bir durumdur.
Araştırmalar, insan yüzünü çekici kılan üç ana kavram üzerinde yoğunlaşmaktadır: simetri, ortalama ve hormonal etkiler. Bu konular, ilk olarak 1883 yılında Charles Darwin’in kuzeni Francis Galton tarafından incelenmeye başlanmıştır. Galton, vejetaryenlerin yüzlerini et yiyenlerle birleştirerek ortalama bir yüz elde etmeye çalışmış, bu ortalamanın daha çekici olup olmadığını merak etmiştir. Sonuçlar, ortalanmış yüz görüntülerinin tek başına bir yüzden daha çekici olduğunu göstermiştir. Daha sonraki çalışmalarda, bilgisayar ortamında elde edilen matematiksel ortalama yüzlerin de tek bir resimden daha güzel olduğuna dair bulgular elde edilmiştir.
Simetri konusu da oldukça ilginçtir. İskoçya’daki St. Andrews Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı, simetrik yüzlerin karşı cins üzerinde nasıl bir etki yarattığını araştırmıştır. Kadınlara çeşitli erkek yüzleri, erkeklere de çeşitli kadın yüzleri gösterildiğinde, simetrik yüzlerin daha çekici bulunduğu sonucuna varılmıştır. Bu durum, insanların simetrik yüzleri beğenme nedenlerinin evrimsel süreçle geliştiğini göstermektedir. Bir kişi simetrik bir yüz gördüğünde, beyin sağlıklı genler taşıdığına dair bir sinyal alır, bu da neslin devamı için uygundur. Simetrik olmayan yüzler ise genellikle hastalık veya genetik anormallikler çağrıştırdığı için tercih edilmez.
Daha farklı bir perspektiften bakıldığında, simetri aynı zamanda sağlık belirtisi olarak da değerlendirilir. 1930’larda Maksymilian Faktorowicz, güzellik mikrometresi adını verdiği bir aletle küçük asimetrik kusurları ölçmeyi başarmıştır. Bu aygıtla birlikte, bu kusurları giderecek ürünler piyasaya sürülmüştür. Max Factor, markasıyla makyaj dünyasında önemli bir yer edinmiştir.
Hormonların da bu iki unsuru çok yakından etkileyen bir başka faktör olduğu görülmektedir. Araştırmalar, insanların güzel olarak niteledikleri şeylerin çoğunun hormonal değişimlerden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Kız ve erkeklerin yüz ve vücut özellikleri, ergenliğe kadar benzerlik gösterir. Ergenlik döneminde kızlarda artan östrojen, dolgun dudaklar kazandırırken, erkeklerde testosteronun artışı çene ve burun yapısını geliştirir. Sonuç olarak, ergenliğin ardından kadınlar, net bir mesaj iletmiş olurlar: “Östrojenim yüksek, doğurganım.”
Yapılan araştırmalarda, erkeklerin kadınların en güzel olduğu dönemin, adet döngüsü içinde en doğurgan oldukları döneme denk geldiği gözlemlenmiştir. Ayrıca, güzellikle ilgili tercihler yalnızca görsel sistemin etkisiyle şekillenmez; koku da önemli bir rol oynar. Bern Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, erkeklerin ter emici tişörtleri, kadın öğrencilere dağıtılmış ve kadınlar, bu tişörtlerin koltuk altı bölgelerine burunlarını daldırarak hangi kokuları tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Sonuç: Kız öğrenciler, kendilerinin MHC’leriyle (temel doku uyumluluk kompleksi) benzerlik göstermeyen erkekleri tercih etmişlerdir. Bu durum, kokunun da tercihleri etkileyen önemli bir unsur olduğunu göstermektedir.
Beynimizde Güzellik Algısı
Peki, güzel bir insan gördüğümüzde beynimizde neler olur? Çekici yüzler, beynin arkasındaki görme merkezini harekete geçirir ve fusiform gyrus adı verilen bir bölüm, özellikle yüz tanımaya odaklanmıştır. Bu bölgenin hemen yanındaki lateral occipital kompleks ise nesneleri ayırt etmek için kullanılır. Çekici yüzler ayrıca, beynin ödül ve zevk merkezlerini de harekete geçirir. Bu alanlar, ventral striatum, orbitofrontal korteks ve ventromedial prefrontal korteks gibi karmaşık isimlere sahiptir. Beynin yüz tanıma odaklı görme bölümü, görülen güzellik deneyimini zenginleştirmek için zevk merkezleri ile etkileşime geçer. İlginç bir şekilde, biz farkında olmadan güzelliğe odaklanırken, güzellik de bizimle bağ kurar.
Güzellik hakkında düşünmediğimiz anlarda bile, beynimiz çekici yüzlere tepki verir. Yapılan bir araştırmada, deneklerin birçok yüz gördüğü deneyde, aynı yüzü tekrar gördüklerinde görme merkezlerinde güçlü sinirsel hareketlilik gözlemlenmiştir. Denekler, kişinin kimliğine odaklanmaya çalışırken bile bu aktivite ortaya çıkmıştır. Bu durum, güzellik kavramının ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Bir diğer grup çalışmada, aynı şekilde beynin zevk merkezlerinde güzelliğe verilen otomatik tepkiler gözlemlenmiştir. Bu iki çalışmayı birleştirdiğimizde, beynin görüntü ile zevki birleştirerek güzelliğe otomatik olarak refleks geliştirdiği görülmektedir. Öyle ki, bu güzellik dedektörleri, ne düşünürsek düşünelim, güzelliği her gördüğümüzde alarma geçmektedir. Beynimizde yatan “güzel olan iyidir” algısı oldukça güçlüdür. Orbitofrontal korteks, güzellik ve iyiliğe tepki mekanizmalarını harekete geçirir; bizler güzellik veya iyilik üzerine düşünmesek bile bu durum sürekli tekrarlanır. Beynimiz, refleks olarak güzellik ve iyiliği ilişkilendirir.
Bu otomatik ilişkilendirme, güzelliğin sosyal hayattaki etkisini de açıklar. Çekici insanlar, hayatın her alanında pozitif ayrımcılığa maruz kalır. Daha zeki, güvenilir ve başarılı olarak algılanırlar. Ayrıca daha yüksek maaşlar alıp, daha az ceza ile karşılaşırlar; ilginçtir ki bu kararların genellikle bir dayanağı yoktur. David Eagleman’ın araştırmasına göre, hafif yüz anomalisi veya şekil bozukluğu olan kişiler, daha az iyi, daha az kibar, daha az zeki ve daha az yetkin kabul edilmektedir.
Maalesef, “çirkinlik kötüdür” klişesi de toplumda yaygın bir algıdır. Medya, dizi ve filmler tarafından bu klişe o kadar abartılır ki, kötü karakter tanımında yüz şekil bozukluğu olması neredeyse kesin bir kural haline gelmektedir. Bu tür yanlış inanışların yerini, yeni anlayış ve düşüncelerle değiştirmemiz, adil ve eşit bir toplum yaratmak adına önemlidir.
Özetle: Güzel olana karşı eğilimimizin ne denli fazla olduğunu ve tercihlerimizde ne kadar etkili olduğunu açıkça anlıyoruz. Güzellik konusunda hâlâ birçok araştırma yapılıp, her geçen gün yeni bilgiler gün yüzüne çıkmaktadır. Son olarak sizlere, şu soruları sorarak yazımı sonlandırmak istiyorum: Bugüne kadar güzel dediğiniz tüm kavramların kararını kim verdi? Siz mi? Emin misiniz?
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar, yazarların özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.