Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

    Halide Edib Adıvar’ın Londra’daki Etkileri ve Eserleri

    Halide Edib Adıvar’ın Londra’daki etkileri ve eserleri, Türk edebiyatının uluslararası alandaki yansımalarını keşfedin. Yazarın yaşamı, düşünceleri ve eserleri üzerinden dönemin sosyal ve kültürel dinamiklerini anlayın.

    Bu haberin fotoğrafı yok

    Bugün Halide Edib Adıvar’ın Ölüm Yıldönümü

    Türk edebiyatının, Milli Mücadele’nin ve Türkiye’deki kadın mücadelesinin öncülerinden biri olan Halide Edib Adıvar, 9 Ocak 1964 tarihinde, 80 yaşında hayata veda etti. Türkiye, onu 1919 yılında Sultanahmet Meydanı’nda İzmir’in işgalini protesto eden mitingde yaptığı tarihi konuşma, Kurtuluş Savaşı’ndaki önemli rolü ve Ateşten Gömlek, Sinekli Bakkal, Vurun Kahpeye gibi eserleriyle anıyor. Bu fikirlerin ve eserlerin şekillenmesinde Londra’nın büyük bir yeri bulunuyor.

    Halide Edib, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde olmak üzere iki kez İngiltere’de yaşadı. İlk kez 31 Mart Vakası’nın ardından, 1909 yılında Londra’ya gitti ve burada bir yıl boyunca kaldı. İkinci Londra ziyareti ise daha uzun bir “sürgün” dönemiydi. Rejime muhalif bir kimlikle ülkesinden ayrıldıktan sonra, bir zamanlar işgaline direndiği İngiltere’ye yerleşti. Ancak Londra, artık onun için yabancı bir yerden çok, entelektüel çevresinin parçası olduğu bir şehir haline gelmişti. Paris, ABD ve Hindistan gibi farklı yerlerde geçirdiği 1924-1939 arasındaki dönemde, Londra’da geçirdiği yıllar Halide Edib’i derinden etkileyecekti.

    Aydınlar ve Siyasetçilerle Yan Yana

    Halide Edib, 1909’daki ilk gidişinde Londra’da eğitimci ve kadın hakları aktivisti Isabel Fry ile konakladı. Fry, Halide Edib’i 1908 yılında İngiliz The Nation dergisinde yayımladığı, Türkiye’deki kadınların eğitimi için Britanyalı kadınlardan destek istediği mektubu ile tanımış ve Türkiye’ye giderek okulları ziyaret etmişti. Kaitlin Staudt, 1900’lü yılların başında Türk romanı üzerine uzmanlaşmış bir akademisyen olarak, Isabel Fry’ın Halide Edib için taşıdığı önemi vurguladı. Fry, İngiltere’de aydınların buluştuğu Bloomsbury topluluğunun tanınmış isimlerinden biri olup, ünlü sanat eleştirmeni ve ressam Roger Fry’ın kız kardeşiydi.

    Bu dostluk sayesinde Halide Edib, dönemin entelektüel çevreleri ve siyasi figürleri tarafından tanınmaya başladı. Grupta, Türkiye ve Türk edebiyatına ilgi duyan Cambridge Üniversitesi profesörleri de yer alıyordu. Staudt’a göre Halide Edib, bu dönemde Virginia Woolf gibi feministlerle de yakın ilişkiler geliştirdi. Ayrıca, İrlandalı politikacı John Dillon ile de görüşmeler gerçekleştirdi; bu görüşmelerin, Türk ulusalcılığının uyanmasında önemli bir rol oynadığını belirtmektedir. Staudt, Halide Edib’in İngiltere parlamentosuna yaptığı ziyareti “temsili demokrasinin sembolü” olarak değerlendirdi ve bunun onun verdiği mücadelenin, sürgün olmasının nedenini yansıttığını ifade etti.

    Halide Edib, 1911 yılında Yeni Turan gazetesinde yayımladığı bir yazısında Londra’nın kendisi için ne kadar ilham verici ve yaratıcı olduğunu dile getirecekti.

    ‘Türk Kahvesi Yerine İngiliz Çayı’

    Halide Edib, 1920’li yıllarda yeniden Londra’ya gittiğinde burada artık dostları vardı. Dönemin entelektüel çevrelerinde ve gazetelerinde “en iyi Türk yazarlarından biri” olarak anılmaya başlanmıştı. Hakkında “dünyadaki en zeki kadınlardan biri” ifadeleriyle yazılar çıkıyor, ismi Eleanor Roosevelt, Sarojini Naidu gibi ünlü isimlerle birlikte anılıyordu. New York Times’da 1928 yılında yayımlanan bir portrede Halide Edib için şu ifadeler kullanılıyordu: “1924’ten beri İngilizlerin arasında yaşıyor. 1920 yılında Anadolulu askerlerin tedarik ettiği bir kağnı arabasında kömür çuvallarının altına gizlenerek kurtulduğu İngilizler.”

    Bir ziyaretçi, Halide Edib’i Londra’nın Hampstead semtindeki evinde ziyaret etti. Dairesinin duvarlarında, yeşil kadife üzerine sırmayla Kur’an’dan ayetlerin yazılı olduğu levhalar değil, Londra’da binlerce başka daireyi süsleyen esaslı Viktoryen resimler vardı. Türkiye’de genelde misafirlere ikram edilen Türk kahvesi ve tatlılar yerine, misafirlere çay ve sıcak İngiliz kurabiyesi sunuluyordu.

    Oryantalist Yaklaşımla Mücadele Etti

    Staudt’a göre, bu dönemde Halide Edib ile ilgili yayımlanan yazılarda sık sık Oryantalist bir bakış açısına rastlanıyordu. Yoksul mahallelerde geçen kitapları anlatılırken bile “Boğaz’da dolaşmak gibi geldi” tarzı yorumlar yapılıyordu. Bu nedenle, 1930 yılında yayımlanan Turkey Faces West (Yale University Press) gibi akademik yazılarında Halide Edib’in odağı, Türk kadınlarına yönelik Oryantalist algıları ortadan kaldırmak olmuştur. Halide Edib, bu dönemdeki yazılarında İngiltere’nin Türkiye için medenileşme ve siyasi açıdan ne anlama geldiğini tartışıyordu. O dönem Batı’nın temsilcisi olarak görülen İngiltere’nin Türkiye’den “benzersiz bir şekilde ileride ve feminist olduğu” düşüncesini eleştiriyordu.

    Kitaplarını İngilizce Yayımladı

    Halide Edib, Ateşten Gömlek isimli romanını “Shirt of Flame” olarak İngilizceye çevirmişti. Kitap, 1924’te Londra’da basıldı. Ardından 1926 ve 1928 yıllarında anıları İngilizce olarak yayımlandı. Halide Edib, Türk edebiyatında İngilizce basılan ilk kitaplardan birinin de yazarıdır. “The Clown and His Daughter” (Soytarı ile Kızı-1935) ismiyle İngiltere’de yayımlanan kitabı daha sonra Türkçeye çevirmiştir. Bu kitap, Türkçede Sinekli Bakkal (1936) olarak yayımlandı. İngiltere’nin ardından gittiği Fransa ve Hindistan’da da İngilizce kitaplar yayımlamaya devam etti.

    Halide Edib’in İngilizceden Türkçeye kendi eserlerini çevirirken bazı bölümleri değiştirdiği belirtilmektedir. Özellikle anılarının iki farklı kitap gibi olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, arasının bozuk olduğu ve ölümüne kadar Türkiye’ye dönmediği Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştirdiği bölümler Türkçe çevirilerde azalmakta. Staudt, Sinekli Bakkal‘da özellikle Abdülhamid ve 1930’ların başındaki dönemler arasında paralellik kurduğu kısımlara daha az yer verildiğini söylüyor. “Kendisi de kesinlikle milliyetçilik ve reform yanlısı olmasına rağmen, kadınların rolü ve modernleşme ile batılılaşmanın nasıl olması gerektiği konusunda farklı düşünüyordu. Eleştirilerini yazarken İngilizcede kendini daha rahat hissediyordu.”