Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"TÜBA ve TÜBİTAK’ın kıymetli mensupları, değerli bilim insanları, kıymetli misafirler, sizleri en kalbi duygularımla muhabbetle, saygıyla selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyemize, milletin evine hepiniz hoş geldiniz.
TÜBA ve TÜBİTAK Bilim Ödülleri töreni vesilesiyle siz değerli bilim insanları ile beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Sizlerin şahsında ülkemizde ve yurt dışında ilmi çalışmalar icra eden bilim erbabımıza başarılar diliyor, her birine saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum.
Bu yıl TÜBA ve TÜBİTAK bilim ödülleriyle hepsi birbirinden kıymetli çalışmalar yürüten 57 bilim insanına ödüllerini tevdi ediyoruz. TÜBA TESEP kapsamında dördü telif eser ödülü, biri Halil İnalcık özel ödülü, biri Kemal Karpat özel ödülü ve biri jüri özel ödülü olmak üzere toplam 7 eser ödüle layık görüldü.
Böylece bugüne kadar 246 Türkçe bilimsel telif eserimize TÜBA TESEP ödülü vermiş oluyoruz. TÜBA üstün başarılı genç bilim insanı ödüllerimiz dünyada genç akademi oluşumunun ilk ve en özgün örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu yıl 20 farklı üniversitede bilimsel çalışmalar yürüten 25 genç bilim insanımıza bu ödüllerini takdim ediyoruz.
Böylelikle 2001’den bugüne kadar TÜBA GEBİP ödülü kazanan genç bilim insanı sayımız 669’a yükselecektir. TÜBA Uluslararası Akademi Ödüllerini ise üç farklı kategoride, uluslararası düzeyde özgün, öncü ve çığır açan çalışmalarıyla temayüz etmiş 4 kıymetli bilim insanına veriyoruz.
Bu 4 isimle birlikte bugüne kadar toplam 32 bilim öncüsüne TÜBA Uluslararası Akademi ödülleri tevdi edeceğiz. Bugüne kadar 947 bilim insanımız, uluslararası bilim diplomasisi alanında önemli bir boşluğu dolduran TÜBA ödüllerini kazanmış oluyor.
Yine bu sene 7’si bilim, 13’ü teşvik ve biri hizmet ödülü olmak üzere 15 farklı üniversiteden 21 bilim insanımıza da TÜBİTAK bilim ödüllerini takdim ediyoruz. TÜBA ve TÜBİTAK bilim ödüllerini kazanan akademisyenlerimizi, bilim insanlarımızı şahsım ve bilim aynı zamanda milletim adına canı gönülden tebrik ediyorum.
Ödül sahibi hocalarımızın her birine, gelecekte yapacakları çalışmalarda şimdiden muvaffakiyetler diliyorum. Ödül komisyonu ve hakem heyetine de yıl boyunca harcadıkları yoğun emek ve yaptıkları değerlendirmeler için tebriklerimi sunuyorum.
Değerli misafirler, kıymetli bilim insanları, tıp ilminin önde gelen isimlerinden, Buharalı bilim ve düşünce insanı İbn-i Sina 1000 yıl önce şu sözü söylemişti: "Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder." Ecdadımız da bu gerçeği bir başka veciz kelamla şöyle ifade ediyor: "Marifet iltifata tabidir, iltifatsız mal zayidir." Takdir görmeyen, taltif edilmeyen, teveccühe mazhar olmayan her bir çalışma her ne kadar asli değerinden hiçbir şey kaybetmese de geniş kitlelere ulaşmak bakımından istenilen etkiyi maalesef oluşturamıyor.
Gerek kişisel hayatımıza, gerekse toplumların serencamına baktığımızda teşvikin, taltifin özellikle işlerin dönüm noktalarına gelindiğinde yapılan cesaretlendirmenin ne kadar kıymetli olduğunu görüyoruz. Çığır açma potansiyeli olan birçok proje ve fikir vaktinde destek bulmadığı için akamete uğramış, tarihin tozlu raflarına havale edilmiştir.
Bu açıdan bilim tarihi aynı zamanda yarım kalmış, akim kalmış çalışmalar mezarlığıdır. Türkiye’de bilim ve teknoloji uzun yıllar merak ve iştiyak sahibi, idealist bir avuç insanın kendi imkanlarıyla sınırlı bir uğraş alanı olarak görüldü. Bilim insanlarımız hak ettikleri desteği, ilgiyi ve takdiri bulamadı.
Burada şu hususu da vurgulamak durumundayım. Bilimsel birikim açısından dünyada istisnai bir konumda olsak da bunun kurumsallaşması noktasında da o derece geç kalmış bir ülkeyiz. Akademik üretkenlikte bugün bizden ileride olan toplumların çoğu devletin desteğini almış, kurumsallaşmış ve temel bilim dallarını aynı çatı altında toplamış bilim akademilerini bizden çok önce hayata geçirmişlerdir.
Örneğin Avrupa’da bilim akademilerinin önemli bir kısmı 17. yüzyılda kurulmuştur. Elbette bilimler akademisi kurulmadan evvel de çeşitli alanlarda araştırma ve çalışmalar yapan bilim adamlarımız vardı. Hatta 18. yüzyıla kadar Avrupa uygarlığını etkileyen, yönlendiren ve besleyen doğu medeniyeti Türk-İslam dünyasında yetişen bilim adamları, düşünce adamları olmuştu.
Fakat yeni dönemin ruhunu doğru okuyamama sonucu sürecin devam ettirilememesi gerilemeyi de beraberinde getirdi. Tabii bir de buna ülkemiz içinden yapılan sabotajları eklememiz gerekiyor. Savunma sanayimizin sembolü olan bilim ve teknoloji hamlelerimizin daha emekleme aşamasındayken nasıl boğulduğu hepimizin malumudur.
Aslında bu zihniyet bizim dönemimizde de sık sık karşımıza çıkmıştır. Türkiye'nin ilk elektrikli otomobil markası Togg projemizden KAAN'a, insansız hava araçlarımıza yönelik linç kampanyalarımızdan ilk insanlı uzay misyonumuza kadar her alanda bu zihniyetle karşılaştık.
Togga "fabrikası yok" dediler. Kaan’ı kalorifer peteğine benzettiler. Türk astronot ve bilim misyonunu turistik gezi diyerek küçümsediler. İHA ve SİHA’ların her başarısında zaten sinir nöbeti geçirdiler. Başarıyı takdir etmek, desteklemek, milletin sevincini paylaşmak yerine bir kulp takarak engellemeye çalıştılar.
Aynısına geçtiğimiz ay tanıtımı yapılan Türkiye’nin ilk kuantum bilgisayarının açılışında bir kez daha şahitlik ettik. Oysa süper bilgisayarların bile yıllarca uğraştığı karmaşık problemleri yalnızca birkaç dakikada çözebilen kuantum bilgisayarlar sadece 15 ülkede bulunuyor.
Biz kuantum bilgisayar teknolojisinde attığımız bu kritik adımla Türkiye’yi küresel rekabette çok stratejik bir noktaya taşımayı hedefliyoruz. Önümüzdeki dönemde kuracağımız süper iletken çip üretim evi ile çok daha yüksek kapasiteli kuantum bilgisayarlarına giden yolu da açacağız.
Devrim niteliğindeki böyle bir üründen insan niye rahatsız olur? Bakıyorsunuz bunu bile eleştirenler, küçümseyenler çıkıyor.
Göreve geldiğimizden beri ilk etapta zihinlere vurulan prangaları kırmaya çalıştık. Yapamayız, başaramayız, bizden bir şey olmaz algısının yerine yapabiliriz, başarabiliriz özgüvenini yerleştirmeye çalıştık. Bizim harcımız değil, daha çok ekmek yememiz lazım şeklindeki umutsuzluk aşılayan sözleri lügatimizden çıkardık.
Zor da olsa ciddi zaman da alsa on yıllardır milletimize empoze edilen öğrenilmiş çaresizlikleri ortadan kaldırmayı başardık.
Türkiye kimsenin müstemlekesi olmadığı gibi yan sanayi fikirlerin ikinci el düşüncelerin üretildiği bir ülke de değildir.
Önümüzdeki dönemde kuracağımız süper iletken çip üretim eviyle çok daha yüksek kapasiteli kuantum bilgisayarlara giden yolu da aşacağız. Başkalarına muhtaç bir ülke olmaktan çıkıp kendi kaynaklarımızı, potansiyelimizi en üst seviyede harekete geçirmek istiyoruz.
Tüm coğrafi bölgelerimizde, güçlü, dinamik bir Ar-Ge ve girişimcilik ekosistemi yarattık. Ar-Ge merkezi sayımızı 1329’a teknopark sayımızı 2’den 104’e yükselttik. Ülkemizin her ilinde toplam deneyap teknoloji atölyesi kurduk. İlk ve ortaöğretim müfredatlarına da bilgi teknolojileri dersleri koyduk.
TÜBİTAK ile 32 bin 940 projeye toplam 128 milyar TL tutarında destek sağladık. Teknofest yarışmalarıyla gençlerimizi büyük bir heyecanla icat peşinde koşmaya teşvik ediyoruz. Bu sene 9.’su düzenlenen Teknofest’e 50 farklı kategoride başvurular yapıldı.
Suriye başta olmak üzere son dönemde bölgemizde yaşanan her hadise hatırlatıyor ki, Türkiye Türkiye’den daha büyüktür. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa Türkiye de mukadderatından kaçamaz. Kendi ülkelerine başkalarının gözünden bakanlar bunu fark edemeyebilir. Türkiye’nin Libya’da, Somali’de ne işi var diyenler bu vizyonu idrak edemeyebilir.
Türkiye’nin başarılarına sevinemeyenleri kendi haset dolu dünyalarında komplo teorileriyle baş başa bırakıyoruz. Milletiyle duygudaşlığını kaybetmiş olanlara ne söylesek boş. Biz onlarla vakit kaybetmeyeceğiz. Biz önümüze bakacağız, hedeflerimize odaklanacağız.
Sizler uzmanlık alanlarınızda icra ettiğiniz bilimsel faaliyetlerle, yalnızca akademi camiasına değil, ülkemize ve dünyaya da yeni ufuklar kazandırıyorzunuz. Bu çalışmalara hergün bir yenisini ekleyerek sizi rehber kabul eden gençlerimizi teşvik ederek 2023 ve 2071 vizyonumuzun mimarı da sizler olacaksınız."
Hibya Haber Ajansı