Eskrim Maceranızla Başlayalım: Başlangıç, Devam ve Sonrası
Eskrimle tanışmam, aslında bir tesadüf değil, bir mirasın devamıydı. Bu spora 10 yaşında Altınyurt Spor Kulübü’nde başladım, fakat eskrime olan bağım çok daha öncesine dayanıyordu. Annem, 1976 Montreal ve 1984 Los Angeles Olimpiyatları’nda mücadele etmiş bir eskrimciydi. Babam, onun antrenörü ve sevgili eşiydi. Ablam da uzun yıllar milli takım forması giymiş ve bu spor dalında büyük emekler vermişti. Kısacası, eskrim bizim evde sadece bir spor değil, aynı zamanda yaşam tarzımızın bir parçasıydı.
Çocukluğumda birçok spor dalını denememe rağmen, eskrim beni içine çekmeyi başardı. Belki de bu spora olan aidiyet hissi, belki de mücadelenin ruhu… Eskrim, zamanla bir hobi olmaktan çıkıp kimliğimin ayrılmaz bir parçası haline geldi. 20 yıl boyunca bu pistte yer aldım ve her adımımda kendimi yeniden keşfettim.
Bu tutku, beni sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde farklı bir yolculuğa da çıkardı. Özyeğin Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okurken, profesyonel eskrim kariyerime de devam ettim. Mezun olduğum yıl, hayallerimden birini gerçekleştirdim: 2016 Rio Olimpiyatları’na kota alarak, Türkiye’yi 1984 yılından sonra eskrim branşında temsil eden ilk sporcu oldum.
Olimpiyatların Ardındaki Yolculuk
2016 Olimpiyatları benim için sadece sportif bir dönüm noktası değil, aynı zamanda akademik hayatımda da yeni bir başlangıç oldu. Olimpiyatlardan sonra eğitimime devam etmek için Amerika’nın yolunu tuttum ve Boston Üniversitesi’nde pazarlama alanında yüksek lisansımı tamamladım. Spor ve eğitim, hayatımda asla birbirinden ayrı olmadı. Eskrimde öğrendiğim strateji, odaklanma ve disiplin, akademik hayatımda da bana rehberlik etti.
Bu süreçte hayatımın en büyük sürprizlerinden biriyle karşılaştım: Andrea Baldini. Kendisi eskrimin efsanelerinden biri olup, olimpiyat ve dünya şampiyonudur. 2018 yılında birlikte çalışmaya karar verdik ve bu birliktelik, beni İtalya’ya götüren yeni bir yolculuğun başlangıcını oluşturdu. İtalya, eskrimin en güçlü ülkelerinden biriydi ve burada antrenman yaparak hem sporcu hem de birey olarak kendimi geliştirme fırsatı buldum.
Bu yolculuk, bizi Tokyo 2020 Olimpiyatları’na ve ardından Paris Olimpiyatları’na kadar taşıdı. Her olimpiyat deneyimi, bana yeni bir tecrübe kazandırdı; sporun sadece fiziksel bir mücadele olmadığını, aynı zamanda mental dayanıklılığın, sabrın ve kararlılığın bir yansıması olduğunu öğretti. Eskrim, bana sadece bir kariyer değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi kazandırdı. Bugün, tüm bu birikimi ülkemizde ilk defa olimpik bir kadın sporcu tarafından kaleme alınan ‘’Bir Olimpiyat Sporcusunun Derin Yolculuğu’’ adlı eserimde paylaşarak, sporun yalnızca madalya kazanmak değil, aynı zamanda kendini keşfetmek olduğunu anlatmaya çalıştım.
Avrupa Eskrim Konfederasyonu’ndaki Görevim
Tokyo 2020 Olimpiyatları sonrasında Avrupa Eskrim Konfederasyonu Sporcu Komisyonu Başkanı olarak seçildim. Bu, benim için yalnızca bir görev değil, aynı zamanda spor kariyerimle birlikte yürüttüğüm en büyük öğrenme deneyimlerinden biri oldu. Eskrim pistlerinde geçen 20 yılın ardından, sporun yönetimsel tarafına adım atarak farklı bir perspektif kazanma şansı elde ettim.
Sporcular genellikle işin ön tarafındadır; turnuvalara hazırlanır, yarışır ve mücadele ederiz. Ancak bu pozisyon sayesinde, sporun “mutfak kısmını” görme şansım oldu. Kararların nasıl alındığını, uluslararası organizasyonların nasıl yönetildiğini ve sporcuların geleceğini şekillendiren süreçlerin perde arkasını öğrendim. En büyük misyonum, sporcuları temsil etmek ve onların sesini duyurmak oldu. Avrupa Eskrim Konfederasyonu ile sporcular arasında bir köprü gibi çalışarak, onların haklarını ve taleplerini en iyi şekilde yansıtmaya gayret ettim.
Bu süreçte, spor dünyasında her şeyin sadece fiziksel mücadele olmadığını, aynı zamanda politikanın da önemli bir yer kapladığını fark ettim. Sporcuların hayalini kurduğu bazı değişikliklerin gerçekte ne kadar karmaşık olduğunu, kararların yalnızca duygusal değil, aynı zamanda stratejik ve diplomatik bir bakış açısıyla alındığını gözlemledim. Bu görevi yürütürken, Avrupa Eskrim Konfederasyonu Başkanı Giorgio Scarso ile yakın çalışma fırsatı buldum. Kendisi, yıllarca İtalya Eskrim Federasyonu’nun başkanlığını yapmış ve büyük tecrübeye sahip bir isimdir. Ondan öğrendiklerim, spor yönetimi konusundaki vizyonumu geliştirdi. Ancak bu süreç, benim için yalnızca bir yönetim deneyimi değil, aynı zamanda dil ve iletişim açısından da büyük bir sınav oldu.
Scarso İngilizce bilmediği için, uluslararası toplantılarda onun tercümanı oldum. Yönetim kurulu önünde saatlerce İtalyanca dinleyip not almak, ardından bunları İngilizceye çevirmek tamamen farklı bir dinamikti. Eskrimde kazandığım stres yönetimi becerileri burada da devreye girdi. Hem konuşulanları anlamak hem de en doğru şekilde aktarmak büyük bir sorumluluktu. Sporcuların haklarını savunmaya çalışırken, diğer yandan çeviri yapmak benim için gerçekten sıra dışı bir deneyimdi.
Başarılı Bir Kariyer Sonrası Anlamlı Bir İş: Kitap
Kitabın yazılış amacı ne? Bu kitap, yalnızca bir spor hikâyesi değil, aynı zamanda bir içsel yolculuk ve ilham kaynağıdır. Yazma fikri, değerli Prof. Dr. Kenan Mortan’ın teşvikiyle doğdu ve tam bir yıl boyunca titizlikle üzerinde çalıştık. Sonuç olarak, ülkemizde aktif spor hayatı süresince olimpiyat seviyesinde yarışmış bir sporcu tarafından kaleme alınan ilk kitap olarak ortaya çıktı.
Başlangıçta, nasıl olur da daha önce hiçbir olimpik sporcumuz bir kitap yazmamış diye düşündüm. Oysa anlatılacak, paylaşılacak o kadar çok şey vardı ki… Bu kitap, yalnızca bir eskrimcinin kariyerini değil, mental dayanıklılığı, başarının ardındaki fedakarlıkları, stresle başa çıkmayı ve büyük hedeflerin peşinden gitmenin ne anlama geldiğini anlatıyor. Sporculuk hayatımın dışarıdan göründüğü kadar kolay olmadığını, bu yolculuğun ne kadar zorluk ve mücadeleyle dolu olduğunu en samimi haliyle paylaşmak istedim. Spor yalnızca fiziksel bir mücadele değil; mental, duygusal ve psikolojik anlamda da büyük bir savaş.
Kitabımda en çok üzerinde durduğum konulardan biri de mental sağlık ve stres yönetimidir. Ancak bu kitap yalnızca sporcular için değil; çocuğunun başarılı olmasını isteyen bir ebeveyn, sporcularına ilham vermek isteyen bir antrenör veya olimpiyat hayali kuran genç bir sporcu için de önemli bir kaynak olmayı hedefliyor. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, farklı bakış açıları kazanabileceği bir hikaye yazmaya çalıştım. En önemlisi de geçmişimizi unutmamak adına bu kitabı, eskrim sporunun yüz akı, arkeoloji biliminin burç yıldızı Prof. Dr. Halet Çambel ve Altınyurt’un efsane voleybolcusu Dünya Baltacıoğlu anısına yazdım. Onların öncülüğü ve mirası, bu yolculukta bana ilham verdi. Kitabın, okuyuculara yalnızca sporla ilgili değil, hayatın her alanında pes etmeden ilerlemenin ne anlama geldiğini göstermesini diliyorum.
Sakatlık Süreci ve Yazma Motivasyonu
2023’te yaşadığım sakatlık, bu kitabı yazma motivasyonumu artırdı mı? Kesinlikle! Yaşadığım sakatlık, bana kendimi ve vücudumu yeniden keşfetme fırsatı verdi. Eskrimdeki sakatlık, hayatımda kısa bir dönem olsa da derin bir etki bıraktı. Paris 2024 olimpiyat senemde aşil tendonum kopana kadar sakatlıkla ilgili hiçbir bilgiye sahip değildim; bu eğitim bana verilmemişti. Ancak o dönemde yaşadıklarım, bana çok şey öğretti ve bunları yazma ihtiyacı hissettim. Çünkü benim gibi bunları soramayan ama merak eden birçok sporcu var.
Bu kitap, sadece bir eskrimcinin değil, hayatın her alanında karşılaşılan zorlukları aşmaya çalışan herkesin ortak mücadelesini anlatıyor. Benim gibi, sporda motivasyonunu kaybeden, zorluklarla mücadele eden birçok insanın benzer hislerle karşılaştığını biliyorum. Bu kitabı, sadece sporcunun değil, tüm insanların yaşadığı duygusal ve mental süreçlere de ışık tutacak şekilde yazmaya çalıştım. Bunu yazarken, bir yandan geçmişi hatırladım, diğer yandan da geleceğe umut bırakmak istedim.
Beni yıllardır tanıyan birçok insan, aslında spor hayatımın göründüğü kadar kolay olmadığını ve her bir adımın ardında büyük bir çaba, azim ve mücadele olduğunu daha iyi anlayacak. Keşke benim önümde de küçükken Türk bir olimpik sporcu tarafından yazılmış bir kitap olsaydı. O zaman, en azından beni nelerin beklediğine dair bir fikir edinme fırsatım olurdu. Ancak ben, o dönemde böyle bir kaynağa sahip değildim. Bu eksiklik beni motive etti ve bir boşluğu doldurmak adına kendi hikayemi yazmaya karar verdim.
Özellikle genç sporcuların ya da spora yeni başlayanların bu kitapla karşılaşması, onların yolculuklarına farklı bir bakış açısı katacak ve bu dünyayı daha yakın, daha anlaşılır hale getirecek bir fırsat olmalıydı. Bu kitabı, ülkemizdeki spor camiasına bir rehber ve ilham kaynağı olarak hediye etmek istedim; çünkü spor dünyası, bazen insanın hayalini zorlayacak kadar çetin olabilir. Ancak doğru yönlendirmelerle, her zorluk bir adım daha ileriye gitmek için bir fırsata dönüşebilir. İşte kitabın ana özeti tam olarak da buydu.
Tanzanya’da Çocukları Eskrim ile Tanıştırmak
Bu kesinlikle bir maceraydı ve evet, kitapta da bu konu ile ilgili bir bölüm bulacaksınız. Avrupa Eskrim Konfederasyonu sayesinde gönüllülük projelerine katılmak konusunda farkındalığım arttı. Zanzibar’da, kendi imkanlarımla bir okul buldum; bu okul, öksüz kalmış çocuklar için kurulmuştu. Andrea ile birlikte bu çılgın projeyi başlatmak istedik. Andrea, yıllarca İtalya’da UNICEF’in iyi niyet elçisi olarak görev yaptı, dolayısıyla bana cesaret vererek bu projeye başlamama yardımcı oldu.
Hemen Amazon’dan iki paket madalya siparişi verdiğimi hatırlıyorum. Kazansalar da kazanmasalar da onlara madalya takarken ki yüz ifadeleri her şeye değerdi. Ayrıca, İtalya’daki kulübümüzden plastik eskrim malzemeleri ve birkaç ip tenis topu da yanıma almıştım. İyi ki de almışım; çünkü Afrikalı çocuklar tenis topuyla ilk defa karşılaşmışlardı. Onları tenis topunu sektirirken izlemek, gözlerindeki heyecanı görmek, unutulmaz bir deneyimdi. Onların mücadeleci ruhunu gözlemlemek beni çok etkiledi. Bazı çocuklar bu duruma müthiş bir şekilde direnç gösterirken, bir kız çocuğu kaybetme duygusuyla ilk defa karşılaşıp ağlamaya başladığı anı unutmam mümkün değil. Ne yapacağını bilemiyordu, çünkü sporda ilk defa kaybetmişti ve nasıl mücadele edeceğini bilmiyordu.
Bu çocukların, anne ve babasız büyümeleri, onları daha da hassas hale getirmişti. Şefkate olan ihtiyaçları çok büyük, sürekli dokunmak ve sarılmak istiyorlardı. Bu tecrübe hayatım boyunca unutamayacağım bir anı oldu. Ayrıca, öğretmenlerin de heyecanını unutmamak gerekir. Sıranın en önüne geçmiş öğretmenler, ilk eskrim hareketlerini öğrenmeye o kadar hevesliydi ki, aslında onlar öğrencilerden çok daha heyecanlıydılar. Çünkü iyi öğrenirlerse, öğrencilerine aktarabileceklerdi… Azim, işte tam da böyle bir şey. Bazı anlar ve duygular, insanın aklında çok derin bir iz bırakabiliyor.
Zanzibar’daki yöneticiler, büyük sınıflara odaklanmamız gerektiğini düşünüyorlardı; çünkü onların öğrenmeye daha açık olacaklarını sanıyorlardı. Ancak tamamen yanıldılar. Küçük gruplarla çalışmak çok daha verimliydi. Bu çocuklar, inanılmaz bir ilgi ve dikkatle bizi izliyorlardı. Hem öğrenme istekliliği hem de müthiş atletik yapıları beni gerçekten etkiledi. Onların bu doğal yetenekleri ve sporla tanışmaları, gerçekten unutulmaz bir deneyim oldu. Bu kadar kısa sürede bu kadar yüksek bir ilgi ve performans görmek, gelecekteki potansiyelleri konusunda bana çok şey söyledi.
Son Olarak: Kitabın Hedef Kitlesi
Antrenörler, sporcular, ebeveynler ve spor ekosisteminin diğer fertleri… Bu kitapta kim ne bulabilir? Şüphesiz, kendi tecrübelerimden yola çıkarak, hem antrenörler hem de ebeveynlerle olan ilişkilerimi ve beni etkileyen diğer faktörlerle nasıl iletişim halinde olduğuma odaklanıyorum. Kariyerim boyunca birçok antrenör ile çalışma fırsatı buldum ve her birinin bana kattığı farklı perspektifler, başarıya giden yolculuğumu şekillendirdi. Bazı antrenörlerim, teknik bilgi ve beceriyle destek sağlarken, diğerleri duygusal ve zihinsel olarak bana rehberlik etti. Antrenörlerin, bir sporcunun sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik yönünü de göz önünde bulundurması gerektiğini kitapta vurguluyorum.
Özellikle antrenör değişikliklerinin sporcunun üzerinde nasıl bir etki yaratabileceği, benim için en belirgin örneklerden biridir. Bu tür değişiklikler bazen zorlayıcı olabilir; çünkü her antrenör, farklı bir yaklaşım, anlayış ve strateji getirir. Sporcu olarak, bazen bu değişikliklere adapte olmak zaman alabiliyor. Bu kitabı okuyan antrenörler, sadece teknik bilgi vermenin ötesine geçip, bir sporcuya duygusal anlamda nasıl yaklaşabileceklerini daha iyi anlayabilirler.
Ebeveynler için ise önemli dersler vermeye çalıştım. Kendi anne ve babamla olan ilişkimi düşündüğümde, onların bana olan sevgisi ve desteği her zaman önemliydi. Ebeveynler, çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını anlamalı ve her zaman “başarı”ya odaklanmak yerine, onların duygusal ve psikolojik sağlığını da göz önünde bulundurmalılar. Ailemle olan bu ilişkilerim, sporculuk yolculuğumda benim için büyük bir öğretici deneyim oldu. Kitapta, ebeveynlerin sporcular üzerindeki baskısının nasıl şekillendiğini ve bunun sporcuların gelişiminde nasıl bir rol oynadığını dürüstçe anlatıyorum. Umuyorum ki bana çok kızmazlar.
Sporcu kimliğimizde ise her zaman güçlü olamayacağımızı ve bunun ne kadar normal olduğunu vurgulamaya çalıştım. Dürüst olayım, kendi spor hayatımdaki duygusal baskıları, stresleri ve mücadeleleri anlatmak, yazarken zaman zaman duygulanmama neden oldu. Başarıya giden yolda sadece fiziksel antrenman yeterli değil; mental hazırlık, stresle başa çıkma ve duygusal dayanıklılık gibi faktörler de aynı derecede önemlidir. Bu nedenle, kitapta, sporcunun zihinsel sağlığını koruma ve duygusal baskılarla nasıl başa çıkılabileceği hakkında paylaşımlarda bulundum.
Sonuç olarak, kitabım, antrenörler, ebeveynler ve sporcular için çok önemli bir kaynak olmayı hedefliyor. Bu kitap, her birimizin kendi rollerimizi daha iyi anlamamıza ve bu rollere odaklanmamızın uzun vadede potansiyeli yüksek olan bir sporcuyu başarıya nasıl götüreceğini ortaya koyuyor. Ben yazarken çok keyif aldım ve inanıyorum ki okuyanda aynı duyguları paylaşacak.