Ensar Altay: Belgesel ve Kurmaca Sinema Üzerine Düşünceler
Ödüllü senarist ve yönetmen Ensar Altay, “belgesel gerçeğin aynasıdır” ifadesinin pek de doğru olmadığına vurgu yaparak, “Gerçekliğe dokunmak, onu hissetmek ve hissettirmek gerekiyor. Oradaki özdeki anlamı açığa çıkarmak hayati önem taşıyor. İyi bir sinema anlatısı oluşturabilmek için ciddi bir çaba ve çalışma gerektiriyor.” dedi.
Altay, belgesel dünyasında kazandığı başarıların ardından, TRT ortak yapımı ilk kurmaca filmi “Kanto” ile 29. Saraybosna Film Festivali‘nde ödül kazanmanın heyecanını yaşıyor. Ödüllü belgeselleri “Guardian Of Angels” (Meleklerin Koruyucusu) ve “Kodokushi” ile tanınan Altay, belgesel yapımları hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Belgesel ve kurmaca arasında büyük farklılıklar olmadığını, her iki türün de özünde bir sinema anlatısı olduğunu belirten Altay, belgesel anlatımının daha masum bir doğaya sahip olduğunu dile getirdi. “Bir kameranız ve bir hikayeniz var; başka hiçbir parametreyi yönetmenize gerek yok. Bu nedenle belgeselin doğası daha saf.” diyen Altay, ancak belgeselde anlatılacak şeylerin yeterince derinlemesine açığa çıkarılamayabileceğini de ekledi. Kurmaca filmin avantajları ve dezavantajları olduğuna dikkat çekerken, “Ama özünde ikisi de sinema. İyi bir hikaye anlatmak, insanları belli bir süreliğine bir dünyanın içine çekmek ve eğer bir mesajınız varsa onu iletmek çok kıymetli.” ifadelerini kullandı.
“İyi Bir Sinema Anlatısının Temel Meselesi: Çalışmak”
Altay, ilk kurmaca filmi “Kanto”‘da yaşlı bir kadının kaybolmasını ve onun için kimsenin aramaya çıkmamasını ele aldığını belirtti. “Sarajevo Film Festivali’ne katıldık ve oradan ödülle döndük. Şimdi prömiyerle ilgileniyorum. Aynı zamanda belgesel projelerimle de meşgulüm.” dedi.
İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi‘nin “Her sinemacı belgeselle kendini temizlemelidir.” sözüne atıfta bulunan Altay, “Gazze ile ilgili ilginç bir hikaye çektim. Arizona’ya yakın çöllerde, TRT World için bir sanatçının Gazze üzerine inşa edeceği bir anıtın hikayesini izledik. Gazze için hissettiğim derin üzüntüyü paylaşma arzumdan yola çıkarak bu projeyi gerçekleştirdim. Yayın süresinin çok uzun sürmeyeceğini düşünüyorum. Projenin adı ‘Adımı Yansıt’ ya da ‘Anne Adımı Yaz’ olabilir.” şeklinde konuştu.
Belgeselin Gerçekliği ve Çalışmanın Önemi
Yönetmen Altay, “belgesel gerçeğin aynasıdır” sözünün geçerliliğini sorgulayarak, “Geldiğimiz noktada bu artık yeterli değil. Gerçekliğe dokunmak, onu hissedebilmek ve hissettirebilmek gerekiyor. Türkiye’de son dönemde ortaya çıkan iyi işler de bunu gösteriyor. İyi bir sinema anlatısı oluşturmak için ciddi bir emek vermek şart. İlhamın gelmesiyle iyi şeyler ortaya çıkmıyor. Stephen King’in dediği gibi, ‘Dahiler oturup ilham bekler. Biz çalışırız.’ Kişisel tecrübeme dayanarak, hikaye bulmak için 6-7 ay boyunca her gün gazete okumak gerek. Farklı ülkelerden gazeteleri takip ederseniz, hikaye sizi bulur.” diyerek, iyi bir sinema anlatısının temelinde çalışmanın yattığını vurguladı.
TRT’nin Rolü ve Yapay Zeka Üzerine Düşünceler
Başarılı yönetmen, TRT‘nin önemine de değinerek, “TRT, sadece belgesel alanında değil, Türk televizyonculuğunda lokomotif işlevi görüyor. Özellikle belgesel gibi finansal olarak kârlı olmayan bir alanın desteklenmesi, yalnızca belgeselciler için değil, toplumun her kesimi için büyük önem taşıyor. Suriye, Filistin, Ukrayna gibi kriz bölgelerinde yaşananların belgelenmesi, geleceğimiz için çok kıymetli.” dedi.
Son olarak, yapay zekanın sinema sektörüne etkilerini değerlendiren Altay, “Dataların hareketlendiği bir endüstrideyiz. Eğlence amaçlı film yapımında, yapay zeka insanlardan daha iyi sonuçlar verebilir. Ancak sinemayı sanatsal bir anlatım aracı olarak kullanmak istiyorsak, yapay zeka bu süreçte bize yardımcı olabilir. Kişisel tecrübelerinizi aktarırken, kendinizi daha iyi ifade edebilmek için yapay zekadan faydalanmanın faydalı olacağını düşünüyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.